20.7.14

Merhaba mevsim yaz

Sizleri en son ilkbaharda bırakmıştım, şimdi yaz olmuş, ayıp denen bir şeyin varlığı bloguma daha bir peydah olmuş yavruşkalarım. Aslında son 3 ayda hayatımda bir takım enteresanlıklar olmadı değil oldu ama ne bileyim bloga yazasım gelmedi.

Tam bir ay boyunca hastaydım. İlk yarısında koluma travma yaşatmışım. Ortopedist öyle dedi. Nasıl başardığımı sordu, dedim ben hayatım boyunca çok başarılı bir insan oldum, bunu da başarmışımdır. Bu arada lanet kol kalkmıyor. Ne ceket giyebildim, ne saç tarayabildim. Resmen acılardan acı beğendim kendime her sağ kolumu kaldırışımda. Kas gevşeticilerle yaşadım. Akabinde bir grip oldum tam yaz ortası. Dede nene stilinde ilaç torbam oldu. Sonunda bademciklerimin alınmasına karar verildi. Hala günde bi paket sigara içen amcalar gibi öksürüyorum.

Kolumun kalkmadığı sıralarda Barcelona'ya gittim bir arkadaşımla. Şu sıralar it gibi özlüyorum hatta şehri. Ulan işte sevgilin yokken gezeceksin böyle şehirleri. Tapas, braves, cava, sangria derken baya net harikalar kumpanyası oldum çıktım oradayken. Bu arada sabah akşam içtiğim kas gevşeticilerin midemi bellemesinden pek bahsetmek istemiyorum.

Sonra sanırım döndükten bir hafta kadar sonra bir hafta boyunca birilerine çok yoğun duygular besledim. Hiç ummadığım bir anda, hiç ummadığım savunmasızlıkta yakalandım kendisine. Hatta aşık oldum sanırım diye gezdim birkaç gün. Sonra istemedi birden. Ben değişik biriyim dedi. İncindim bir parça. Sonra geçti ya da geçiyor. Ama güzeldi, ben kendimde öyle hisler kalmadı sanıyordum. Bir ara uçan balon gibi oldum yanında, uçuyordum adeta. Ama şimdi havam kaçtı, yere indim. Kara parçası çok güzel, siz de gelin.

İşte bu "ben nelerle başa çıktım bununla mı yıkılacağım" kafasından çok sıkıldım. Teee 16. yüzyıldaki eski erkek arkadaşımla buluştım diyor ki sen çok güçlü bi kadınsın. So fucking what diyesim geliyor. Yoruldum amına koyim. Tee 18 yaşımdan beri ailemin maddi desteğinden başka hiçbir şey almadım neredeyse. Kendi göbeğimi kendim kesmekten yoruldum. Şu sıralar sahip olduğum depresif kafa çok eşsiz. İş de bol mesaili hala, pek yolunda gitmiyor gibi. Kimsenin memnun olmadığı yok da ben değilim sanırım. Hani böyle her şeyi herkesi bırakıp dünyanın herhangi bir noktasına gidiverecekmişim gibi hissediyorum.

Hayatımda birisi lazım mı lazım değil mi pek kestiremiyorum. Sanırım bir adam yerine depresyonu kucakladım ben yanlışlıkla. Şu sıralar mutlu  bir ben olmaktan başka çabamın olmaması lazım. Eskisi gibi gülmüyorum. Sadece bayram tatili gelsin de Didim'e gideyim ailemin yanına diye bekliyorum. Orada da bir takım huzursuzluklar eminim ki bekliyor. Neyse yollasınlar gelsin.

Bu arada bir kere daha tanıştığım birisi "Sen çok güzel bi kızsın ama şu göbeğini eritirsen mükemmel olacaksın" derse siz şeker topakları için blogumu
cezaevinden yazıyor olacağım.

Hepinize sevgiler,
Leah





13.4.14

Liya değil LEAH benim adım

Yine kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir zaman dilimi geçmiş ve ben tek kelime yazmamışım. Yazmamayı geçmişim eski yazılarımın çoğunu taslağa döndürmüşüm, bloguma damat tıraşı yapmışım ballı lokmalarım. Bazı ince ayarlar gerekiyordu buraya. Sebebini aşağıya bir yerlere mutlaka yazacağım. Siz beni okumayalı hayatımda değişiklik oldu mu derseniz pek olmadı gibi. Kendimi MSA'nın yemek kurslarına verdim, mutfakta harikalar yaratabilitemin olduğunu bir kez daha gördüm. Hayatıma selamınn aleyküm aleyküm selam demek suretiyle birkaç insan girmeye çalıştı, destur bismillah diyip köprüden önce son çıkıştan çıkardım kendilerini. E zaten çok net işimdeyim gücümdeyim. Geri kalan zamanlarda da uyudum yani, hayat na bundan ibaret.

Son zamanlarda karakterim, karaktersizliğim yerine iyice oturmaya başladı. Haddimi son derece biliyorum. Ben kendimi biliyorum. Bir şey olacaksa hmm ben şimdi şunu yapıcam, sonra böyle olacak, e öyle olacağına ben hiç davranmayayım hiçbir şey olmasın diyorum. Umursamazlık, gailesizlik levelim son levelına ulaştı. Sanırsın işlek bir caddenin orta yerinde frappiçinomla yürüyorum, ayağımda stilettolarım. Ama kendimden memnun muyum, memnunum aga. Zaten hep kendi işime bakardım, şimdi daha çok bakıyorum. Kimsenin tavuğuna kışt demiyorum. Efendiyim.

Blogumu neden tıraşladığıma gelelim. Eskisi kadar katı değilim kendimi gizleme konusunda. Yolda rastladığım blogger arkadaşlarıma ben Leah demekten çekinmiyorum ya da hadi kahve içelim diyen tesadüfen yan sokağımda oturuyor çıkan Twitter'dan birine ya da Twitter'da yemek muhabbetinin bokunu çıkarıp birlikte yemek kursu bile aldığım arkadaşıma ya da iki bira yuvarlarken iç döktüğüm bir arkadaşıma. Bunlar inanılmaz güzel. Ama insan hayatının tüm açık yaralarını bir yere döktüyse, söylediği her kelimenin arkasında daha binlercesinin olduğunu biliyorsa kendisini çok savunmasız hissediyor. Elbette onlar benim anılarım, silmem mümkün değil ama şu anda taslaktalar. 2013'ü silmedim, öncesi oldukça taslaklarda. Bundan sonrasını daha şuurlu yazacağım için (ve 2 ayda bir yazı yazdığım için neyini silicem o da meçhul) sıkıntı olmayacak gibime geliyor ama işte durum bu şekilde.

Blog mailime de ayda bir bakıyorum, baktığımda da sıfatımda kocaman bir gülümseme oluyor. Merak eden mi dersin, fikirlerime önem verip soru soran mı dersin, bir kahve içelim olur mu diyen mi ararsın, ne dersen de inanılmaz güzel mailler geliyor. Böylesine güzel şeyler duyuyorken ayda da yılda da bir olsa yazmazsın ne yaparsın buraya. Twitter'ın kapanması olsun o olsun bu olsun derken ben sosyal medyadan biraz el etek çekme durumu yaşadım açıkçası. Kanlı canlı hayat daha tatlı geldi. Ama bazı kanalların yokluğu da cağğğnımm Blogger dedirtti. Hani twitter gelir geçer asaletin bana yeter sevgili blogum.

Hani hayatımı nasıl özetleyeyim bilmiyorum da bu aralar. Çok yoğun çalışıyorum hala daha. Her şeyi unutuyorum o yüzden outlook'un takvimine abanmaktan dinim imanım gevriyor. Arkadaşımla plan yapıyoruz mesela "Canım ya takvime işlesene sen onu" diyorum. Yanımda birileri varsa mutlaka yürüyorum. Havaların güzel olmasını umarak, uykumdan da bir parça piç etmeyi düşünerek işe yürüyerek gidip gelmeyi aklımın bir kenarına yazıyorum. Güzel yemekler yapıyorum, güzel yemekler yiyorum. Güzel müzikler dinliyorum. Kuş kadar hak ettiğim izinlerimden ikisini bir hafta sonuyla birleştirip tatil planları yapmayı başlamayı umuyorum. Yoksa kendimi pusulası belediye zarfına konmuş muhtar adayı gibi hissetmeye devam edeceğim. Bu arada hala sizin umduğunuz şıkır şıkır bir İKcı değilim. Saçları başları hak getiriyor. Doğallığım ekstrem hala daha.

İşte benden haberler bu şekilde. Ne kadar harika bir hayatım var tekrar görmüş oldunuz böylelikle. 

Birazdan salatası için market alışverişine çıkacak Leah bildirdi.

(Bu arada 'ben Liya' dediğimde kimse benim Leah olduğumu anlamıyor. BEN LEAH diyeceğim bundan sonra sizi yolda görürsem, o zaman daha sıkı sarılıyoruz.)




22.2.14

Muhteşem Liya'nın Muhteşem Yaşamı

Sisli İstanbul sokaklarım, karlı Cumartesilerim, yağmurlu Pazarlarım napıyonuz? Size aylardır yazmamayı kendime borç bilmişim sanırım. Kumanda paneline gelip gelip takvim hesabı yapıp "1 ay 6 gündür yazmamışım" falan demişim ve bunu hemen hemen her gün yapmışım. "Yazmayalı tam 2 ay olmuş ohannes" demeden bir gün önce muhteşem yaşamımı sizlere de yazmak istedim. Malum, herkes böyle bir yaşam süremez.

Hayatımın heyecan kat sayısının eşi bucağı yok, sonsuza uzanıyor namussuz. Bakalım mesaiden bu akşam da saat kaçta çıkıcam hmmmm yapmak suretiyle Ocak ve Şubat aylarında sadece bir kere beş buçukta, bir kere de altıda çıkarak şahane rekorlar kırdım. Sonra kendime küçük sürprizler yapıp nevresim takımları aldım, hafta sonlarma hazırlık yaptım. Mis kokulu uyku setlerimin içine kedi stili kıvrılıp miskinliğimin doruklarına çıktım, şu an hala oradayım. Hatta size bu satırları tam olarak oradan yazıyorum.



Muzo bozuldu, kendisini 2 aydır servise veremedim. Daha doğrusu vermeye üşendim. Kapıdan çıktım aklıma geldi, yukarı çıkmaya erindim, kapıdan çıkmadan hadi bu sefer gidiyoruz Muzo dedim, sonra ulan bunun içinde benim iç gıdıklayıcı derecede seksi fotograflarım vardır ben buna bi ince ayar çekeyim öyle veririm dedim gene veremedim. Şu an kapının orda yerde duruyor. Kucağımda da eski piçim var. O da şu an bana bir sevgili sıcaklığı veriyor. Nasıl ısıtıyor bacaklarımı falan anlatabilemem.

Bu arada hala sevgilimin olmadığının altını çizmek isterim. Zaten sevgilimin olabilmesi için kendisini part time çalıştırmam lazım amk. Böyle bir yaşam olabilir mi? Evimde yemek pişiremiyorum. Yemek pişiremiyorsam sevgililiğin ne anlamı var? Bu arada yüzeysel birkaç denemem olmadı da değil tabi sevgili bağlamında. Ben sevgili işlerini bırakalı ortalık baya her çiçekten bal alma stiliyle yaşayanlarlan dolup taşmış. Benlik değil kimse. Bütün adamların boyu zaten 178 falan  maksimum. Benim gibi adama yapılır mı ulan bu? Boyu 185 üzeri, askerliğini yapmış, sigortalı, işi gücü yerinde olan adaylarmı bekliyorum. İşten erken çıkabilsem Esra Erol'a çıkıcam bu stil adam bulabilmek için. Çıkamıyorum da. Gerçi hala yayınlanıyor mu o bilmiyorum ama. Bu arada harbi harbi dışarıdan gördüğüm adamlar ancak yemeksepeti siparişi getiren motor kuryeler. Onlardan da henüz beğendiğim çıkmadı arkadaşlar. Şirketten de sevgili yapmak tarzım değil, olmaz.

Dizi izleyemiyorum zaten. Eve 10'da gel, duşa gir, oje sür derken hemen uyku stili sahibi oluyorum hemen. Ne dizisi, tüm diziler benim ama hiçbirini izleyemiyorum. Hafta sonu yatağımın içinde hepsini izlemeye çalışıyorum salatalık turşusu yiyerek. Muhteşem hayatımı gözler önüne serip sizleri kıskandırmak istemezdim ama böyle bir hayat herkese nasip olmaz yani.............

Önceden kendini köpek insanı olarak nitelendiren Liya, kedi insanı olarak bildirdi.
Bi de eyeliner süremeyen Liya da bildirdi.
Bi de son olarak göbekli ve gıdılı ama kendisi zayıf Liya bildirdi.