1.8.11

Yeterince dikkat çektim sanırım.

Bence sokakta bağrış çığrış oynayan çocuklar her daim okula gitmeli. Hiç tatil olmamalı onlara. Zaten karga bokunu yemeden uyanıyorlar, akşam ezanına kadar dövüş-kavga, dövüş-kavga, bağrış-çığrış, bağrış-çığrış. Bu da can lan. Allah kahretmesin ki apartmanım parkın yanı başında. Park güneşli olduğu zaman apartmanın sokağına geçiyorlar, güneş olmayınca parka geçiyorlar. Her türlü filler sikişiyor yani kafamda.

Ben ciddi anlamda sinirli bir insanım. Çıktım pencereye "Olm gidin parkta oynayın, parkta oynamıcaksanız sessiz sessiz oturun şurda, işten geldim ben dinlencem lan" ana temalı bi vaaz verdim ikinci kattan. Yine bağırdılar yine bağırdılar. Sonra çıktım tekrar bağırdım. Analarından biri de bekliyomuş pencerede. "Oynasınlar ne var!" yaptı yelloz. "Sen oğlunun bağırış çığırışlarından huzur buluyor olabilirsin ama beni ve tüm mahalleyi rahatsız ediyor onların çığrınışları." dedim. Böeeyle baktı. Bakcak tabi. Gitsin parkta oynasın götü boklular. Ordan daha az geliyo sesleri bana.

Zaten tüm gün iş yerinde telefondayım, kafam ses götürmüyor. Bir de Ramazan moduna bugün oruç tutamasam da girdim. Tüm sinirim tepemde oruç tutuyormuşçasına. Şimdi Ramazan Ramazan bunu yazmak istemezdim ama dün yaşadım madem, anlatayım. Şu an İstanbul'da babam var. Bi annem geliyo, bi babam. Her birini ayrı ayrı gezdiriyorum tur rehberi gibi. Biri geliyor "ay babanı buraya götürmüşsün ben de ben de!" öbürü geliyor "şurayı televizyonda gördüm bi gitsek mi." yemin olsun 1 haftadan beri gitmediğim ne Adalar kaldı ne Sultanahmet. Şimdi mevzumuz Sultanahmet.

İnsanlar toplu taşıma araçlarında ses tonunu ayarlayamıyor aga. Bu toplumun adeta kanayan yarası bu. Bindik Kabataş'tan tramvaya, Sultanahmet'e doğru kültür başkentiymişiz gibi yol alıyoruz ağırdan. Her yer turist dolu. Karaköy durağında 4 tane kız bindi tramvaya. İçerisi tıklım tıkış. Onlar gayet hararetli bir tartışma halindeler. Yaşları 15-16 max. 3 tanesi kapalı, 1 tanesi açık. Biz babamla Sirkeci durağında ayaklandık, içlerinden 3 tanesi bizim yerimize oturdu, biz de ayakta bekliyoruz. Konuştukları muhabbet şu : "Ayy Ahmet'le Ceyda öpüşmüşler hani ayrılıyordu onlaaar?" "Amaaan bu kaçıncı kızım hep anlatıyor bana daha neler neler yapmışlar." "Zaten sınıfta kalmış o bu sene, dersleri hep kötüymüş." Babam kıpkırmızı oldu. Ben utandım adamın yanında.

Hani ciddi anlamda inanmıyorum artık ya küçük bir azınlığın dışında kapanan insanlara. Resmen siyasi simge olmuş baş örtüsü. Ben 15 yaşımda öpüşmek nedir bilmezken küçücük kızlar tramvayda bağıra çağıra öpüş-kokuş anlatır olmuş. Ondan sonra vay efendim biz dinimizi yaşıyoruz, biz başımızı ondan kapatıyoruz. Sultanahmet'e gittim, ben böyle türban modası görmedim aga. Üstümdekini çıkarıp "al ablacım giy" diyeceğdim az kaldı.

Şu yazıda beni topa tutanlarınız olmuştu ama o zaman da söyledim şimdi de söylüyorum. Yarım yamalak bile kapatamadığı kafası, kıçıyla bana hiçbir allah'ın kulu doğruyu, yanlışı öğretemez. Hepiniz karşılaşmışsınızdır yolda böeeyyle bakarlar yadırgayarak, çünkü kendisi kapalıdır, sen açıksındır. O bakış çok şey anlatır. Onun doğru, senin yanlış olduğunu anlatır mesela. Ama kime göre, neye göre işte. Her kafayı kapatan dinin gerektirdiklerini yüzde yüz doğru yapmıyor. Yapmadığı gibi kendinde insanları düzeltme hakkını kendinde görüyor. Gözlerini belerte belerte bakıyor mesela sana, anlıyorsun hiçbir şey demese bile.

Ne başörtüsü düşmanlığım var ne de başını dikkat çekmemek adına kapatanlara bir kinim. Bölümümde de çevremde de birsürü başörtülü arkadaşım var. Sadece dikkat çekmemek adına kapanan insanların başı açık insanlardan daha çok dikkat çektiğine dikkat çekmek istiyorum. O göstermedikleri bir saç teli haricinde gösterdiklerine dikkat çekmek istiyorum. Başı açık ya da kapalı hiç fark etmez 15 yaşındaki kızların utanma arlanma nedir bilmeden herkesin içinde bağıra çağıra resmen fantazi anlatmalarına dikkat çekmek istiyorum. Yeterince dikkat çektim sanırım. Hayırlı Ramazanlar.