24.8.13

Kronik Leyla oldum ben.

Sevgili kınalı yapıncaklarım, dalları bastı kirazlarım; son zamanlarda öyle bir çalışmaya başladım, kendimi öyle bir deryanın içinde buldum ki kelimelerle ifade edebilemem. Gıcır gıcır yepisyeni bir kadronun taze mezunu olmak profesyonel stajyerliği olan beni bile hönkletti. Bu biraz da eksik çalışanla çalışmamızdan ve işi bilmiyor olmamızdan ileri geldi tabii. Çok yakın zamanda düzenimizi oturtmak suretiyle düz insan gibi çalışmaya başlayacağız. Düz insanlık en sevdiğim zaten.

Free fridayi olmayan bir şirkette çalışmaya başlayınca etek, elbise ve malum zamanlarda (ki kadınlar beni bu noktada çok iyi anlayacaklardır tatlışlarım benim, erkeklerin aklına hemen başka bi şey gelir belki de) pantolon giymek beni derinden yaralıyor, zira evdeki kotlarımdan minare kurmak üzereydim ben. Beni en çok yaralayan şey ise dışarıyla içerisi arasındaki iklim farkı çocuklar. Şirketin içi öyle bir klimalı, öyle bir soğuk, öyle bir dondurucu etkisine sahip ki pırasa gibi kat kat giyindiğimiz halde donmaktan öteye geçtik bi takım kronik hastalıklar bünyemizde peydah olmaya başladı.

Geçtiğimiz hafta sonu erkek arkadaşımın ailesiyle Şile'ye gittim. Gidiş yolunda bademciklerim balonun şiştiği gibi şişti ve küçük dilime yapışmak suretiyle beni insanlıktan çıkardı. Dışarıdan sapasağlam görünüp de her yutkunuşumda boğazıma kılıçlar, pıçaklar (bunu bilerek dedim bak) saplanması ve ilaçlardan dolayı apayrı bir boyutta Liya yerine Leyla oluşum beni benden aldı. Düşünsene yatılı misafir olmuşum, giderken nöbetçi eczane aratmışım, bi halta yaramıyorum, sürekli uyuma isteği tüm içerimi kaplıyor falan. Allaam. Sürekli 'kızım iyi misin' diye soruyolla, iyiyim diyorum ama yemek falan yiyemiyorum, bademcikler resmen yemek borumun önünü kesmiş, kumpas kurmuş. Zaten artık devir de değişti, kaynanalar, görümceler gelinlerini hamamda görürlerdi beni denizde gördüler. Ona ayrı bir gülüştük zaten.

Neyse. Ben işe gittiğim gibi doktora gittim. İş yeri hekimimiz şoka girdi 'Kızım naaptın sen kendine' oldu. Hatta bölüm tanıtımları sunumunda adam resmen beni case konusu yaptı. Dayanamasaydım penisilini kaba etime yiyordum az kalmıştı. Pazartesinin öğleden sonrasından itibaren ben bi iyi oldum. Artık o yağlı iğnenin korkusundan mı diyim yoksa duyduğum dehşetengiz bademcik operasyonlarından mı diyim ne diyim bilemiyorum.

Gün oldu cuma, yani dün. Ben pestilim çıkmış halde eve gelip ayranımı içtikten sonra saat 21:30 gibi viski çarpmışçasına hayata gözlerimi kapadım. Yaklaşık 12 saat sonra bir açtım bademciklerim gene bağımsızlığını ilan etmiş sıcak denizlere inme derdinde. Kroniğe bağlandı zannediyorum bu boğazlar sorunu. Şu anda yalnızım. Hani bazı insanlar vardır hep bi kaprisli olurlar hastalanınca falan. Ben hiç öyle değilimdir. Efendi gibi yatağıma pısar, efendi gibi dizilerimi izler, efendi gibi sıcak çorbamı yapar sessiz sedasız kendi kendime iyileşirim. (İnşallah) (Ya da annemlere bi kan falan mı akıtın diyim la nazar mı değmiştir sizce bana?)

Yalnız benim olduğum bu zıkkıma beta virüsünden kelli bir şişkinlik mi diyolla yoksa bademciklerimin kellelerinin uçası mı gelmiş bilemedim. İki haftada iki şişkinlik insanın kalbini güp güp ettiriyor. Bendeniz Liya ya da şu an muhtemelen Leyla hemencecik bi yazı patlattım bak hastayken. Çok tatlı bi insan oluveriyorum aslında ben lan. Hiç domuz gibi olmuyorum. Öyle guzu gibiyim bak.

O değil de bu pastiller çok mide bulandırıcı ya.
Liya namı diğer Leyla bildirdi.

10.8.13

El öpenleriniz çok olsun


Sevgili tel kadayıflarım, hepiniz bol harçlıklı, bol huzurlu, çok kalabalık cümbür cemaat bir bayram geçiriyorsunuzdur umarım. Şimdi nerde o eski bayramlar deyip kafa ütülemeyeyim ama bizde anneanneler, babaanneler bu diyardan göçünce bayramlar bayram gibi değil artık. Herkes bi yerlere kaçtı, kimse evinde misafir bile beklemiyor, yazlıklarda bayramlar kutlanır oldu. Ben bile memlekette değilim şu an. Babam yanıma geldi, annemle kardeşim yazlıktalar. Öyle yarım yamalak bir şey olduk, çarpık kentleştik, çarpık bayramlaştık.

Bu yazı sanırım özet gibi bir yazı olacak çünkü bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere çok monoton bir hayata adımımı attım. Sekiz buçuk beş buçuk çalışıyorum. Jet hızıyla bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Algılarım sürekli açık olunca çok efor sarf ediyorum bu yüzden de çok yoruluyorum. Şirket Gayrettepe taraflarında olunca öğle yemeklerine çok para gidiyor. Önceden Multinet'te para biriktirirdim lan ben. Sevgilime bu paralarla Tavacı Recep Usta'da yemek ısmarlamışlığım var yani. Şimdi ay sonunu kredi kartından tırtıklayarak yicem zannımca. Göt göbek aldı başını gitti zaten. Kendimi işe yürüyerek gidip geliyorum sabah sporu oluyor, akşam sporu oluyor diye avutuyorum ama o da yalan oluyor amk. İlk bir hafta gittim geldim yürüyerek ama zabaalan götüm yemiyo yürümeye, biniyorum otobüse. Akşam üstü yürüyüp geliyorum. Bu arada her gördüğüm elbiseyi (ki dizin hemen üstünde biten elbiseleri görmek inanın çok zor) alasım geliyor. O değil de neden çok zor böyle üsturuplu, yolda yürümelik elbise bulmak ya. Valla ağlayasım var.

İş konusunu geçersek tatlı su balıklarım askerlik hemen sıraya girer. Askerliğimizin bitmesine 37 gün kadar kaldı. Başlangıçta hır gür olmadan nasıl gittiyse şimdi de tam tersi. Allahım nasıl didişiyoruz adam çarşı iznine çıkınca belli değil. Sonuç iki taraf için de kırıcı oluyor ve bildiğin yıpranıyoruz. Allaam bitsin artık kafasındayım. Bu kavganın gürültünün askerlik sonlarında artması normal mi bi deyin bakam bana. Yeminle şiddetli geçimsizlik yaşıyoruz ya. Askeri mahkemeye çıkcaz yakında o derece.

Askerlik konusundan kem göz konusuna gelelim beş karbonlu riboz şekerlerim. Siz diyin göze gelmek, ben diyim göte gelmek. Öyle böyle değil. Bitakım insanların işe girmemle beraber atağa geçmelerine inanabilemezsiniz çocuklar. Belki hatırlarsınız ben salya sümük hastayken 'Staj yaptığın şirket sana sağlık sigortası yapıyor mu' diye soran benim de 'Sağlık sigortasını geçtim burnumun sümüğünü bile siliyolar' diye cevap verdiğim bi çocuk vardı sınıftan. Benim bu şirkete girdiğimi duymasının hemen ardından yönetici adayı pozisyonu için mülakata geldi. Bana hiiç haber vermek yok ama. Sanki ebemle görüşecek amk. Sanki olumsuz bi etkim mi olcak dese ki Liya ben geliyorum diye. Demedi de. Benim hiiç de bi şey dememe gerek yok gerçi yönetici direkt olumsuz görmüş çocuğu. .

Bu arada benim Muzo'yu garantinin bitmesine beş kala garantiye yolladım ve eski bilgisayarıma kaldım. Onu 5 yıl kadar nasıl kucağımda taşımışım bilmiyorum. Bildiğin öküz gibi laptop. Kağnı gibi olmasını da saymıyorum. Resmen sabır levelimi geliştirmiş level 45345835 olmuşum.

Bi de saçlarım çok hayvani dökülüyor la.
Kafası kel kalmaya ramak kalan Leah bildirdi,
Bu bayram da beş kuruş harçlık alamadım çocuklar.