Ülkece zor günlerden geçtiğimiz şu süreçte ben de kendi içimde zor günler geçiriyorum. Geleceğe dair mutsuzluğum ve umutsuzluğum hat safhada. Zaten şu sıralar yanı başındaki insanlar tomaların altında kalırken, biber gazlarını yerken, yerlerde sürünürken ve kan revan içindeyken insan kendinde mutluluk hakkını görmüyor. Yapılan paylaşımlar, direnişe dair yazılar hemen gözlerin yanındaki iki musluğu açıyor, insan iç çeke çeke ağlıyor.
Ben şu sıralar mezun olur gibiyim. Gezi olayları olurken finallerim vardı, bilgisayarın başından bir an bile ayrılamadım, aklım hep oradaydı. Öyle veya böyle girdim sınavlarıma, verdim ödevlerimi projelerimi. Şu an açıklanmayan tek bir notum kaldı, onun dışında her şey yolunda gibi. Ama ben hala kendimi mezun hissetmiyorum. Ayaklarım geri geri gidiyor. Akbilimi hiç tam basasım yok. Öğrencilik iyiydi, bomba gibiydi.
Bunun dışında sürekli iş görüşmelerine gidiyorum. İstanbul'un dört bir köşesini gezdim. Tee ebesinin nikahına şirket kuran ve mesaiye 7:15'te başlayan şirket var. Sabah 5'te uyanmam gerekecek kendisine başlamam için. Yine bununla kalsa iyi, görüşmelerde açık açık mesaiye kalmamı beklediklerini söylüyorlar utanmadan. 19:30'da çıkacakmışım yani işten. Eve de işte uyumaya falan gelicem yani. Hal böyle olunca ben de artık bildiğin görüşmeye değil pazarlığa gidiyorum gibi hissediyorum çünkü zaten sonunda resmen pazarlık gibi oluyor. İnsanlar bu özel sektördeki çalışma ortamını çok çirkinleştirmişler. Yıl 2013 sözde kurumsal olup özünde kölelik sistemiyle çalışan şirket var amına koyim.
Çok değişik mülakatlara giriyorum. Kimisinde söze İngilizce başlıyor, kimisinde Türkçe. Arada dil değiştiriyoruz öbüründen devam ediyoruz falan. Özellikle hobilere çok önem veriyorlar şu son gittiklerimde. CV'me de hobilerden birine 'blog yazmak' yazmışım. Ulan hepsi blogumu merak ediyor. Söyle de söyle diye böyle tatlı tatlı merak ediyorlar, ne yazıyorum konusunu söylettiriyorlar bu olay falan çok hoşlarına gidiyor. İKcılar eşsiz meraklı olur zaten. Ama söylemiyorum tabi blogumun adını, merak etmeyin sırrımız güvende.
Ücret beklentim için 2000 net dediğimde suratlarını buruşturuyorlar. Hani söyledikleri şartlar için az bile. Umutsuzlukla gidiyorum her bir görüşmeye. Hiçbiri elbette dört dörtlük değil ama kötünün iyisini de bulmak lazım diye düşünüyorum. Bu arada görüşmelerde bildiğiniz gibi değilim, acayip cabbar, acayip kendine güvenli, acayip hazır cevap bi hatunum. Pek hoşlarına gidiyor. Ama ben hiç içime sinen bir yere gidemedim henüz.
Aklım hala devlette. Ulan liya bırak okulunun ismini it gibi çalıştığın günleri, atan devlete 9-3 çalış 2500 liranı al geç ömrünün sonuna kadar rahatına bak diyorum. Bazı günler devletçi oluyorum bazı günler özel sektörcü. Zaten bu gidişe özel sektörcü olursam bu şartlarda sömürülmelere doyamıcam, tadımdan yenmicem yani.
Şu süreçte acayip bok gibiyim tabi ben. Yüzümün güldüğü ettiği yok. Önümde büyük bi kararsızlık var. Hayatıma ne yaparak devam edeceğim hiç bilmiyorum. Bir boğa burcu olarak kuduruyorum bu belirsizlik dolayısıyla. Erkek arkadaşım hala askerde. Bu tüm boktan süreci kendimle başbaşa atlatıyorum. Çevremde/çevremizde hiç güzel, hiç olumlu şeyler de olmuyor hayata dair hiçbir umut besleyemiyorum.
Bu yazıyı da sırf blogu boşlamamış olmak için yazıyorum. Malum geçen sefer 1 ay yazmamıştım. Bu sefer 3. haftada yazıyorum. Hani çok isterdim komikli komikli yazmak sizleri gülümsetmek ama olmuyor işte ballı lokmalar. Bu olaylar olurken mutlu olmak da haksızlık gibi zaten. Benden haberler böyle. Sizlerde güzel şeyler oluyorsa az paylaşın da mutluluğunuza ortak olalım un kurabiyelerim. Sizleri seviyorum, allah hepimizin gönlüne göre versin inşallah.